K l R l M

Tarihinin en eski dönemlerinden beri, kültür ve medeniyetin beşiği olan Kırım, her dönemde stratejik bölge olma özelliğini koruyabilmiş nadir coğrafya parçalarından birini teşkil etmektedir. Kırım, antik dönemden başlayarak, günümüze kadar askeri, siyasi, idari, ticari ve kültürel merkez olma özelliğini korumuştur. XIII. yüzyılda tamamiyle bir Türk ülkesi haline gelen Kırım, gerek Altın Ordu Devleti ve gerekse Kırım Hanlığı döneminde güçlü bir hareket merkezi ve stratejik kavşak olmuştur. Dünya tarihin bilinen çağlanndan beri, İskitler, Kimmerler,Gotlar, Tavrlar, Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Avarlar,Kıpçaklar ve Tatarların yaşadığı Kırım'da, bunlara ait tarihi kültür mirasının özelliklerini görmek mümkündür. XII. Yüzyıl başlarında en kudretli devrini yaşamış olan Anadolu Selçuklu Devleti'nden Kırım'a ticaret yapmak maksadıyla pek çok Türk tüccarı gelmiştir. O yıllarda Kırım'da ki ticaretin büyük çoğunluğunu elinde bulunduran Cenevizlilerin tarihi vesikaları, XIII. Yüzyıl sonlarında kefe, Solhat ve Sudak şehirlerinde Anadolulu pek çok Türk tüccarın bulunduğunu bildirmektedir. Hanlık döneminde. Kınm'da nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden Türklerin yanısıra, az sayıda da olsa Ermeni, Rum, Yunan, İtalyan, Karaim ve Kınmçakların yaşadığı vesikalarda kayıtlıdır. O dönemlerde, Rus ve Ukraynalılar Yarımadada yaşamamışlardır. Kınm'ın Rusya'ya ilhakından sonra Rus, Ukraynalı, Alman ve diğer azınlıklar Kırım'a gelip yerleşmişlerdir. Eski çağlardan günümüze kadar dil, din, ırk ve kültür açısından büyük bir tarihi mirasa ve mozaiğe sahip olan Kırım, pek çok gezginin ve araştırmacının ilgisini çekmiş, hakkında pek çok yazılar yazılmıştır. 1500 yıldan beri bir Türk ülkesi olarak kabul edilen bu toprakların yerli halkı şüphesiz ki Kırım Türkleri olmuştur. Kırım Türkleri, Altın Ordu'nun bir parçası olan Kıpçak/Tatarlar ile XIII : yüzyılda Kınm'a yerleşmeye başlayan Anadolu Türkleri'nin neslinden gelir. XV. Yüzyıl başlarında Litvanya Büyük Prensliği Tatarları'ndan gelme bir Prens olan Hacı Giray, Kınm'da bağımsız bir devlet kurmuştur. 1475 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet Yarımadayı fethetmiştir. 1774 yılında imzalanan "Küçük Kaynarca Antlaşması"na kadar Osmanlı Devleti ile ittifak halinde olan Kırım, bu tarihten sonra kısa bir dönem bağımsız kalmıştır. Daha sonra Çarlık Rusya rejimi tarafından önce işgal ve 1783 yılında ilhak edilmiştir.Kırım'da yönetimi ele geçiren yeni Rus rejimi, halka büyük vaatve teminatlarda bulunmuştur. Fakat baskı politikaları, Ruslaştırma tedbirleri ve bölgeye çok sayıda Slav göçmenin gelmesi nedeniyle çoğu Kırımlı "Ak Topraklara" göç etmek zorunda kalmıştır. "Kırım Savaşı"nın etkisiyle 1855 yılından sonra geriye kalan Kırımlılar, sahil bölgelerinden uzaklaştırma, büyük oranda sürgün ve mecburi iskana tabi tutulmuştur. Buna, Rusya'nın Osmanlı Devleti topraklarına Kırım Tatarı göçünü teşvik etme politikasını da ilave etmek gerekir. Rusların bu politikaları ve Kınm'da yüzyıl kadar süren hakimiyet döneminden sonra, Kırım Tatarlan'nın nüfusu 500.000'den 200.000'e düşmüştür. Bu elverişsiz şartlara rağmen XIX. Yüzyıl sonlanna doğru Kınm Tatarları arasında milliyetçi akınlar başlamıştır. Bu uyanışın esas ilham kaynağı, aktif bir eğitim reformcusu ve ateşli bir Pan Türkist olan İsmail Gaspıralı'dır. Gaspralı, çalışmaların çoğunu Kırım dışında. Kazan Tatarları arasında yapmıştır. Ancak Kırım Tatar halkı arasında etkin bir nüfuza sahip olması onun etkisini kolaylaştırmıştır. Böylelikle Kınm'da ki okulların bir çoğunda eğitim modernleşmiş ve yenileştirme yönünde değişiklikler yapılmıştır. Bu dönemde Omanlı Türkiye'si ile yoğun bağlantılar kurulmuştur. Bu bağlantının kurulmasında İstanbul'da bulunan Kırımlı göçmenler ve kısmen de İstanbul'a yüksek tahsil için gidin Kırim Türkü gençlerin oluşturduğu koloni etkili olmuştur. Bu gelişmeler, Kınm'da yoğun milliyetçi ve bağımsızlık yanlışı grupların oluşmasını sağlamıştır. Nihayet 1917'de bağımsız bir devlet kurmak için girişimler yapılmıştır. 1918 yılında, önce Osmanlı Devleti daha sonra Almanya, Kırım Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanımıştır. Yarımada'da hükümetin ömrü uzun sürmemiş ve Bolşevikler tarafından yıkılmıştır. Arkasından Kırım'a giren Alman orduları Bolşevikleri Kınm'dan kovmuştur. Nisan 1918'de Kırım, Almanlar tarafından işgal edilmiştir. Almanların bölgeyi terk etmelerinden sonra Sovyet orduları, Haziran 1919'da (Önce General Denikin, daha sonra Baron Wrangel komutasındaki) anti-Komünist Beyaz Ordu tarafından Kınm'dan çıkarılıncaya kadar yönetime hakim olmuşlardır. Ancak 1920 yılının sonlarına doğru Kızıl Ordu'nun Kırım'ı Beyaz Ruslardan alınmasından sonra Sovyet rejimi ülkeye kök salmıştır. Ekim 1921'de, Rusya Sovyet Federal Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlı Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu dönemde, çok sayıda Kırım Türkü, Türkiye ve Romanya'ya sığınmak zorunda kalmıştır. Ancak, Kızıl Ordu'da hala askerlik yapmalarına rağmen, askerler de dahil bütün Türk halkı "Sözde ihanet" neden gösterilerek, sürgün edilmiştir. Hiçbir ön uyan yapılmadan hayvan vagonlarına yüklenerek, Orta Asya, Kazakistan, Sibirya ve Urla Dağları'na gönderilmiştir. Sürgnüün ilk yıllarında ceza şartları ve hastalık neticesinde, kadın, çocuk ve yaşlılar arasında ölüm oranı artmıştır. Daha sonra Kırım Türkleri'nin yapmış olduğu istatistik! rakamlara göre, sürgün edilen 194.111 Kırım Tatarı'nın % 46,2'si hayatlarını kaybetmiştir. 1967 Yılında Yönetim, Kırım Türk halkına haklarını resmen iade etmiş, fakat bu lafta kalmıştır. Aynı muameleye maruz kalan Çeçen, İnguş, Karaçay ve Balkarlar hakları anavatanlarına geri gönderilmiş, Kırım Türkleri'nden geri dönenler ise tekrar sürgün edilmiştir. "Yeniden sürgün tehdidi"ni protesto için 1975'de kendisini yakan Musa Mamut, "Vatana dönüş hakkı" için mücadele veren Kırımlıların şanlı direnişinin en bilinen örneğini teşkil etmektedir. Kırım Tatarlan'nın yaşadığı sürgünden sonra Kırım Özer Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1946 yılında dağıtılarak Kırım, Rusya Federasyonu'na bağlanmıştır. 1954 Yılında ise Yarımada, Rusya Federasyonu'ndan alınmış ve Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne dahil edilmiştir. Sistemin Ukraynalı ve Rus göçmen yerleştirme hareketi ve Türk tarihinin bütün izlerini silme teşebbüsü, bölgenin Slavlaşmasına katkıda bulunmuştur. Rejimin bütün engellemelerine rağmen 1956 yılında sürgünde başlayan vatana dönüş mücadelesi, bugün 300.000 Türk'ün Kırım'a yerleşmesiyle büyük bir hız kazanmıştır. Nüfusunun yansı halen sürgünde bulunmasına rağmen, Kınm Türk halkı geleceğe büyük umutlarla bakmaktadır.

Kaynak : Ünver SEL - KIRIM ve KIRIM TÜRKLERİ kitabından